İMO ANKARA ŞUBESİ 25. OLAĞAN GENEL KURULU VE SEÇİMLERİ YAPILDI
İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi 25. Olağan Genel Kurulu, 12 Şubat 2022 Cumartesi günü İnşaat Mühendisleri Odası Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapıldı. Seçimler ise 13 Şubat 2022 Pazar günü Mimar Kemal Ortaokulu’nda yapıldı
Eklenme Tarihi: 07/11/2022

İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi 25. Olağan Genel Kurulu, 12 Şubat 2022 Cumartesi günü İnşaat Mühendisleri Odası Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapıldı. Seçimler ise 13 Şubat 2022 Pazar günü Mimar Kemal Ortaokulu’nda yapıldı. Çağdaş İnşaat Mühendislerinin tek liste olarak katıldığı 25. Dönem seçimleri 1502 üyemizin katılımıyla sonuçlanmıştır.
İMO Ankara Şubesi 24. Dönem Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Özgür Topçu’nın açtığı Genel Kurul Divan üyelerinin seçilmesiyle başladı. Oy birliği ile Divan Başkanlığına Hayati Karatokuş, Başkan Yardımcılıklarına Mehmet Gökçe ve Buket Çelik, Yazmanlıklara ise Mizgin Bektaş ve Volkan Eligül seçildi.
Divan seçiminin ardından Genel Kurul Gündemi Divan Başkanı tarafından okunarak Genel Kurul’un onayına sunuldu. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından İnşaat Mühendisleri Odası tarafından 4 Kasım 2021’de hayatını kaybeden İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Levent Darı için hazırlanan belgesel fragmanının gösterimi yapıldı. Gösterimin ardından İMOAnkara Şubesi Başkanı Bülent Tatlı aldı. Bülent Tatlı’nın konuşmasının tam metni şu şekilde;
Sayın Başkan,
Divanımızın değerli üyeleri,
Saygı değer meslektaşlarım, değerli mücadele arkadaşlarım hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir genel kurulumuzu daha pandemi koşullarında gerçekleştiriyoruz. Halkı, emeğiyle geçinenleri koruyacak gerçek önlemler almak yerine istatistiklere dair “önlem” almayı tercih eden iktidar “sürü bağışıklığı” politikasına devam ediyor. Toplumda aşılanma oranı olması gereken düzeye ulaşamamışken test zorunluğu, temaslı sayılma gibi son derece sınırlı önlemler dahi kaldırıldı. Günlük vaka sayısının resmi rakamlara göre dahi en yüksek düzeye ulaştığı bugünlerde genel kurulumuz için bir araya gelmiş olmak ayrı bir önem taşıyor.
Genel kurullar, geçmiş dönem politikalarının ve bu politikaların pratiğe ne ölçüde taşınabildiğinin değerlendirildiği, önümüzdeki dönemin politik-pratik ihtiyaçlarının belirlendiği ve birlikte bir yol haritasının oluşturulduğu mücadele uğraklarıdır. Pandemi koşullarını da gözeterek, önümüzdeki dönemin yol haritasının belirlenmesine ışık tutacak önemli değerlendirmeleriniz için daha geniş bir zaman kalması açısından konuşmamı kısa tutmaya özen göstereceğim.
Değerli meslektaşlarım,
AKP-MHP iktidarının bilinçli bir şekilde uyguladığı ekonomi politikalarının, çok daha kararlı ve gerektiğinde oldukça saldırgan bir şekilde takip ettiği neoliberal politikaların toplumu içine sürüklediği ekonomik, siyasal, toplumsal, ekolojik kriz giderek derinleşiyor.
Değerli dostlarım karşı karşıya kaldığımız devasa sorunların boyutları AKP iktidarıyla geçen her gün biraz daha büyüyor.
Halk en temel ihtiyacı olan ekmeği alabilmek için uzun kuyruklarda beklemek zorunda bırakılırken, her şeyin en ucuzunu bulabilmek için pazarın akşam saatlerini bekler hale getirildi. Peynir, süt, et gibi temel ihtiyaçlarını ise karşılamanın yanından bile geçemiyor. Evet, doğru duydunuz; peynir, süt, et çok pahalı olduğu için vatandaşlar alamıyor! Her gün, evinde yiyecek hiçbir şey olmadığı için açlıktan bayılan birinin, evine emek götüremediği için hayatından vazgeçenlerin haberleri düşüyor yandaş olmayan basına.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gördüğü en derin ekonomik kriz yaşanır, yoksulluk her geçen gün derinleşirken, enflasyonu düşük göstermenin yeni yolları bulunuveriyor; olmadı mı hemen görevden af devreye giriyor; kira, elektrik, doğalgaz gibi konut harcamalarının, gıdanın, alkol ve sigaranın enflasyon sepetindeki ağırlığı düşürülüyor. Diğer yanda elektrik ve doğal gaza gelen fahiş zamlarla halk soyulmaya, enerji şirketleri zenginleştirilmeye devam ediliyor. Kurdaki muazzam artış – aslen Türk lirasındaki büyük değer kaybı – daha önce ürettiğimiz her şey özelleştirilerek emperyalist güçlerin tekeline terkedildiği, dışa bağımlılık arttığı için zam yağmuru olarak geri dönüyor.
Daha 2022nin ilk ayında açlık sınırının altında kalan asgari ücret, ortalama ücrete dönüşmüş durumda; işsizlik sürekli AKP döneminin ve cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırıyor; bir yanda derinleşen yoksulluk ve ekonomik kriz, diğer yanda iktidarını korumak ve mutlaklaştırmak, sermaye birikim krizini aşmak için giderek faşist nitelikleri açığa çıkan iktidarın mevcut anayasayı, uluslararası sözleşmeleri, temel insan hak ve özgürlüklerini askıya alan, emek rejimini giderek otoriterleştiren Saray rejimi var.
Bu rejimin, ülkenin aydınlık geleceği olarak nitelenen gençlere vaat edebildiği tek şey ise geleceksizlik, itaatkâr, dindar ve kindar nesiller yetiştirmek, sermayeye ihtiyaç duyduğu ucuz iş gücünü sağlamak üzere değiştirilen, dinselleştirilen eğitim sistemi, bu ülkenin geleceği olacak gençleri tarikat ve cemaatlerin eline terk ediyor. Nasıl mı? Kamusal barınma hizmeti verecek, nitelikli yurtlar açmayarak; fiili özelleştirmelerle barınmanın fahiş fiyatlarla piyasa insafına terk edilmesine gerek göz yumarak gerek destekleyerek; yapılan protokollerle eğitimi gerici tarikat ve cemaatlere taşere ederek. Ve TÜGVA ifşaları gösterdi ki yolu bu tarikat ve cemaatlerden geçmeyenlerin kamu görevine girme hakkı gasp ediliyor. Parsel parsel eylemişler devlet kurumlarını… Kendisi olma, geleceğini özgürce belirleme hakkı elinden alınan gençler, onları bekleyen geleceğin işsizlik/düşük ücretle uzun saatler çalışma/iş cinayeti/şiddet olduğunu biliyor. İşte böyle bir cendere içinde Enes Kara kendi canıyla, ülkemizde yaşanan bütün sorunlara çevirdi gözlerimizi kaçamayacağımız, kayıtsız kalamayacağımız bir şekilde.
Değerli dostlar,
Bu ülkede her an bir kadın cinayeti yaşanıyor, şüpheli ölümler giderek artıyor. Etnik köken, dil, inanç, cinsiyet, cinsel yönelim temelinde yaşanan ayrımcılık ve şiddet giderek tırmanıyor. İktidar kendisine sürekli iç ve dış düşmanlar yaratarak, şiddet ve paranoyayı kışkırtarak iktidarını mutlaklaştırmaya çalışıyor. Tarikat ve cemaatler dışında kalan bütün dayanışma ve örgütlenme biçimlerini yok etmeye, yok edemediklerini bölmeye, yasasını değiştirmeye girişiyor.
Ülkenin seçim sath-ı mailine girdiği bu dönemde yeniden OHAL ilan etme tehdidini savurmaktan, demokratik ve barışçıl gösteri hakkını kullanacak olanları şiddet uygulamakla, “gidecekleri yere kadar kovalamakla” en yüksek perdeden tehdit etmeye varana dek iktidarın söylemleri gösteriyor ki AKP-MHP iktidar bloku, iktidarı korumak için her tür şiddete ve şiddet aracına başvurmaktan imtina etmeyecek.
Değerli meslektaşlarım
Kuşkusuz inşaat mühendislerinin yaşadığı sorunlar bugün ülke sorunlarından azade değil; yıllarca binbir emekle eğitimini aldığımız mühendisliği, kamusal yararı, kent hakkını, çevre hakkını odağına alarak yürütme çabasının kendisi de bugün saldırı altında. Bu saldırı, çok farklı görünümlerle karşımıza çıkıyor. Biliyoruz ki, AKP iktidarının 20 yıllık döneminde inşaat alanı, sermaye birikimi, sermaye transferi, zenginleşme, “büyüme” için çok kritik bir alan oldu. Yağma ve talan ekonomisinin AKP açısından bel kemiği oldu.
Geçmediğimiz köprüler, otoyollar, gitmediğimiz şehir hastaneleri, havaalanları döviz cinsinden verilen garantilerle her bir vatandaşın cebine elini uzatıp, kuşaklar sürecek bir borç yükünü yaratıp kamu kaynaklarının sermayeye transferinin alametifarikaları olurken ekolojik yıkımın da nedeni oldular. Bugün tüm kıyılarımız, doğal varlıklarımız talan edilmeye, bir avuç şirketin çıkarı kamunun yararının, ekolojik dengenin önüne konulmaya devam ediyor.
Bu yağma ve talan düzeni, otoriter emek rejimiyle birleşiyor. Sektörde çalışanlar ve tabi ki mühendisler de düşük ücretlere mahkûm ediliyor; işçi sağlığı ve iş güvenliği kaçınılması gereken bir maliyet gibi görülüyor; eğitimde toplumun ihtiyaçları dikkate alınarak bir planlama yapılmadığı, istihdam yaratacak hiçbir politika izlenmediği için inşaat mühendisleri arasında da işsizlik yaygınlaşıyor; yüksek işsizlik mevcut çalışanların ücretlerinin düşürülmesi, haklarının gaspı, insanlık dışı koşullarda adeta kölece çalışmanın dayatılması için de bir araç olarak işlev görüyor. Ve yine genç meslektaşlarımızın imzalarının istismar edilmesine zemin hazırlıyor. Kuşkusuz güvencesizlik, esnek çalışma, düşük ücretler gibi mekanizmaların yanı sıra OHAL KHK’ları da bu emek rejiminin kurulmasında, meslektaşlarımızın da aralarında bulunduğu kamu çalışanlarının işinden edilmesinde önemli bir rol oynadı.
Bugün inşaat mühendisliği meslek alanı tarihte görülmemiş düzeyde sorunlarla boğuşuyor. Bu sorunların başında meslektaşlarımızın karşı karşıya kaldığı işsizlik, hak kayıpları ve mesleki itibarın ayaklar altına alınması geliyor. Mesleğimizin artık tercih edilebilir durumda olmadığı aşikârdır.
Odamızın hazırladığı rapora göre;
•Her on inşaat mühendisinden üçü işsizdir.
•Bu oran kadın mühendisler ve genç mühendisler arasında çok vahim boyutlardadır. Kadın inşaat mühendislerinin yüzde 47,1’i, 35 yaş altındaki inşaat mühendislerinin yüzde 48,3’ü işsizdir. Kısacası iki genç inşaat mühendisinden biri ve iki kadın mühendisten biri işsizdir.
•İşsiz mühendislerden yüzde 91’i iş aramaktadır. Yüzde 9’u iş aramamaktadır.
•İşsizlik sebepleri arasında sırasıyla işverenle anlaşamama (yüzde 12,4), işyerinin kapanması (yüzde 12,2), ücretlerin düzensiz ödenmesi (yüzde 11,1), firmanın küçültülmesi (yüzde 11), iş organizasyonundaki bozukluklar ve değişiklikler (yüzde 9,3), ortaklar arası anlaşmazlık (yüzde 0,7) yer almaktadır.
•Her on mühendisten yedisi ücretli olarak çalışıyor ve bunların yüzde 27,5`i asgari ücretin bile altında, yüzde 20,3’ü ise asgari ücret veya onun biraz üstünde gelir elde ediyor.
•Mühendislerin yarısından fazlası borçlanmak zorunda kalıyor ve her iki mühendisten biri kredi kullanıyor.
•Kamu kurumlarında istihdam mühendisler açısından neredeyse ortadan kaldırılmış durumdadır. Çalışan on mühendisten yalnızca ikisi kamuda çalışmaktadır. Kendi işyerinde faaliyet gösteren inşaat mühendislerinin yüzde 88’inin iş hacmi azalmıştır.
•İş bulma umudunun yüzde 52,1 olduğu göz önünde bulundurulursa mesleğimiz artık tercih edilir bir durumda değildir.
Meslektaşlarımız zamlar ve hayat pahalılığı karşısında meslek alanı dışında işler yapmaya zorlanıyorlar. Ayın sonunu getirebilmek ya da günü kurtarabilmek için geçici ve güvencesi olmayan işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar.
Geçtiğimiz dönem boyunca bu sorunları dile getirmeye, iş arayan üyelerimize yönelik eğitimler yapmaya, inşaat mühendisliği eğitimini daha nitelikli hale getirilmesi için çağrılar yapmaya, meslektaşlarımızın onurlu ve güvenceli bir meslek hayatına sahip olması için çalışmalar yapmaya çalıştık.
Odamızca elimizden geleni yapsak da makro politikalar içinde yaptıklarımız eriyebiliyor. Karşımızdaki örgütlü kötülüğün yıllar içerisinde büyüttüğü sorunlar lokal girişimlerle aşılamayacak boyuttadır. Ama yaptığımız çalışmalar da bizlere örgütlenmenin, bir arada mücadele vermenin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Daha örgütlü, daha bir arada durmaya ihtiyacımız var. Örgütlenmeyle bu sorunların üstesinden gelebiliriz.
Bugün ülkemizde farklı noktalarda devam eden işçi direnişleri bize bir kez daha gösteriyor ki meslek ve yaşam alanlarımız için daha çok omuz omuza vermeliyiz ve mücadelemizin örgütlü gücünün farkına varmalıyız. Ağır çalışma koşullarını, düşük ücretleri, işsizliği, zamları, hayat pahalılığını halkın omuzlarına yük yapan, 20 yıldır karanlık politikalarıyla vatandaşı çaresizliğe sürükleyen AKP iktidarına karşı biz inşaat mühendisleri olarak da her zaman insanca yaşam hakkını savunmaya devam edeceğiz. Yıkım, rant, kar odaklı hukuksuz politikaların ortadan kaldırıldığı, insanı, doğayı ve yaşamı merkezi kılan bilimsel temellerin hedef alındığı politikaların hakim kılınması mesleğimiz ve geleceğimiz için şarttır.
Değerli meslektaşlarım,
Serbest piyasa düzeninin işleyişi ve sürekli yeniden üretilebilmesi, başka şekilde söyleyecek olursak varlığının ve devamının garanti altına alınması için sermaye önündeki her türlü engelin ortadan kaldırılması mantığı mesleğimizin icra edilmesine dair her tür düzenlemeye de sinmiş durumda. İktidarın temsil ettiği mantık, kamu yararını, ekolojik dengeyi odağına alan bir meslek icrasını imkânsız hale getirerek, denetim mekanizmalarını gerek yok ederek gerekse tek elde toplayarak sermaye lehine düzenleme yönünde işliyor. İşsizliğe, düşük ücretlere, güvencesiz ve esnek çalışmaya, yağma ve talana, kamu kaynaklarının transferine, ekolojik yıkıma itiraz etmeyecek odalar yaratmaya çalışmaları da işte bundan. İşte bu yüzden, bu zihniyet sahipleri Odaların denetim süreçlerinden tasfiyesi için ellerinden geleni yaptılar. Odaların meslektaşı ve kamunun çıkarları doğrultusunda imar düzenine, yapılaşma düzenine müdahale etmesini engellemeye çalıştılar.
Bugün burada, genel kurulumuzda cisimleşecek olan irade, bizi engellemeye çalıştıkları her alanda daha güçlü bir şekilde iddialarımızı ve politikalarımızı hayata geçirmenin kararlılığı da olacaktır. Bu örgüt, her daim halktan, emekten, doğadan, demokrasiden, laiklikten, barıştan, eşitlik ve özgürlükten yana taraf olmuştur ve olmaya da kararlıkla devam edecektir.
Değerli meslektaşlarım, bu mücadeleyi paylaştığımız değerli yol arkadaşlarım
AKP iktidarının ülkemizi getirdiği durum, gerçeklikten, halktan, toplumun ihtiyaçlarından kopmuş bir şekilde, kamu kaynaklarının, doğanın yağma ve talanı üzerine kurulu, gelir adaletsizliğinin ve yoksulluğun giderek derinleştiği ama bunun karşısında da bir avuç sermayedarın karına kar kattığı sömürü düzenidir. Bunca karanlık bir tablo çizmiş olmak karamsar olduğumuz yanılgısına sürüklemesin sizi sakın.
Bugün toplumun her kesimi, işçiler, kadınlar, gençler haklarını almak için, bu ülkenin geleceği için ayaktalar. Kuryelerin fiili greviyle çakan kıvılcım topluma dalga dalga yayılıyor. Bugün oturup sandığın önümüze konmasını bekleme günü değildir.
Bugün haklarımız için,
emeğimiz için
toplumun ihtiyaçları için
doğamız için
eşitlik ve özgürlük için
demokratik bir cumhuriyet, laiklik ve toplumsal barış için ayağa kalkma günüdür.
Kamu kaynaklarıyla kendisine yaptırdığı saraydan bu ülkeye ve dünyaya bakanların unuttuğu bir şeyi bugün onlara yeniden hatırlatma günüdür.
"Saraylar saltanatlar çöker
Kan susar bir gün
Zulüm biter
Menekşeler de açılır üstümüzde
Leylaklar da güler.
Bugünlerden geriye,
Bir yarına gidenler kalır
Bir de yarınlar için direnenler.” (Adnan Yücel)
Sözlerime son verirken ülkenin her yanında haklarımız ve geleceğimiz için ayağa kalkanları coşkuyla selamlıyorum; işte böyle bir dönemde gerçekleştirdiğimiz bu genel kurulun, emekten yana, eşit, özgür bir geleceğin, demokratik bir cumhuriyetin, laikliğin, barışın yeniden inşası için kendi özgün katkısını yapacağına inanıyorum.
Örgütsel birikimimiz ve potansiyelimiz tüm bu beklentileri karşılamaya yetecektir. Yeter ki hep beraber harekete geçirme azminde olalım yeter ki örgütlenelim.
Geride bıraktığımız zorlu dönemde görev alan tüm arkadaşlarıma teşekkür etmeyi bir borç biliyorum; yeni dönemde görev alacak tüm arkadaşlarımıza ve genel Kurulumuza başarılar diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.
Tatlı`nın konuşmasının ardından İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç ve TMMOB II. Başkanı Selçuk Uluata söz aldı.
Konuşmaların okunmasının ardından 24. Dönem İMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Özgür Topçu tarafından İMO Ankara Şubesi 24. Dönem Çalışma Raporu sunuldu.
Çalışma Raporu ile ilgili değerlendirmeler bölümünde Hasan Çerçioğlu, Ozan Yılmaz, Asil Engin, Emrah Alp, Mehmet Peker, Selçuk Uygun, Ezgi Çimen, Orhan Şenol, Köksal Şahin söz aldılar. 24. Dönem Yönetim Kurulu adına Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Tatlı’nın gelen öneri ve eleştirilere ilişkin yaptığı açıklamaların ardından Genel Kurul son buldu.
25. Dönem İMO Ankara Şubesi
Asıl ve Yedek Yönetim Kurulu Üyeleri
Asıl Yedek
Bülent Tatlı Haydar Topuz
Ahmet Onur Özergene Dilan Yıldız
Orhan Şenol Alp Geyik
Ezgi Çimen İnce Melis Dilruba Turgut
Güral Güven Barış Aday
Nuri Taşkın Karadeniz Aykut Bingöl
Anıl Şahin Cem Çetin