42.DÖNEM 3. DANIŞMA KURULU TOPLANTISI SONUÇ BİLDİRGESİ
İMO 42.Dönem 3. Danışma Kurulu Sonuç Bildirgesi yayımlanmıştır.
Eklenme Tarihi: 31/10/2011
GİRİŞ
Odamızın Öğrenci Üye, Genel Sekreterlik, Personel ve Danışma Kurulu Yönetmelikleri`nde yapılması öngörülen değişiklikler ile 636 sayılı Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin görüşülmesi gündemiyle toplanan Danışma Kurulumuz ülke gündemini de değerlendirerek aşağıdaki sonuç bildirgesini kamuoyuyla paylaşmaya karar vermiştir.
SONUÇ BİLDİRGESİ
Türkiye, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası, % 10 barajı gibi antidemokratik yasaların gölgesinde 2011 yılı genel seçimlerini tamamlamış, ancak totaliter rejimleri aratmayacak uygulamalarla gücünü var eden ve kutsayan bir siyasal partinin 3. kez hükümet olma yoluna girmesi nedeniyle mevcut siyasal gerilimi atlatamamıştır. Bu gerilimin, dönemin belirleyicisi olacağı açıktır.
AKP`nin % 49,83 oy oranına ulaşması sadece muhaliflerine yönelik baskı rejimi uygulamaları ile açıklanamaz. Söz konusu parti; neoliberal dönüşümün sonucu olan yoksulluk, işsizlik ve güvencesizliğin mimarıdır, ancak aynı zamanda bu sorunlar nedeniyle yaşanan sınıfsal gerilimi ?sosyal yardımlaşma ve dayanışma fonlarıyla` dengede tutmakta, neoliberal talanın tüm sektörlerde kuralsızca ilerlemesine olanak sağladığı için sermaye çevrelerinin desteğini almakta, fiili olarak ele geçirilen kurumlarda "yandaş" olmayı avantajlı bir konum haline getirerek gücünü yeniden üretmektedir.
AKP iktidarının neoliberal ekonomik dönüşüm sürecine eşlik eden ideolojisi ise, muhafazakâr milliyetçi bir söylemle güçlendirilmekte, bu nedenle uzun yıllardır Kürt sorununu inkâr ve ötekileştirme ile perdelemeye çalışan resmi ideoloji ile örtüşmektedir.
Ekonomik anlamda sürekli kriz üreten neoliberalizmin tahribatlarına karşı doğal kaynaklarını, haklarını ve yaşamını savunan her birey ve kuruluş şiddet kullanılarak bastırılmaya çalışılmakta, bu güç gösterisi ile yaratılan kutuplaşma, korkunun egemen kılınmasından beslenmektedir.
Seçilmiş vekillerin temsil hakları teslim edilmeli, eşitlikçi ve özgürlükçü yeni bir anayasa hazırlanmalıdır.
AKP 2011 genel seçimlerinden, tek başına bir Anayasa değişikliği gerçekleştirmek için gereken sandalye sayısına sahip olarak çıkamamıştır. Seçilen siyasal temsilcilerin milletvekilliklerinin düşürülmesine çözüm üretmektense, sandalye sayısı açığını kapamak için yeni anayasayı adres gösteren AKP`nin bu konudaki samimiyeti ya da niyeti geçmiş dönem icraatlarına bakılarak değerlendirilebilir. 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği sürecinde toplumun tüm bileşenlerini dışlayanların, hiçbir demokraside görülmemiş bir şekilde tüm maddeleri "evet" veya "hayır" düzlemine indirgeyenlerin, bugün yaşanan siyasal krizin faili değilmişler gibi yeni bir anayasadan söz etmeleri manidardır.
Bugün için öncelik, gereken çalışmalar yapılarak seçilmiş milletvekillerinin Meclis`te yer almalarının sağlanmasıdır. Odamız üyesi Hatip Dicle başta olmak üzere, tutuklulukları süren tüm milletvekillerinin siyasal temsil hakları teslim edilmeli ve Meclis`e girmeleri sağlanmalıdır. Ancak, seçilmişlerin mevcut olduğu bir Meclis`te yeni bir Anayasa`dan söz etmek veya tartışmak olanaklı olacaktır.
Bu süreçte Kürt sorununun eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik ve barışçıl yollarla çözümü için gereken adımlar da süratle atılmalıdır.
Sonraki adım, toplumun tüm bileşenlerinin katılımıyla eşitlikçi ve özgürlükçü bir Anayasa hazırlanması olmalıdır. Yeni Anayasanın hazırlık sürecinde, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, TMMOB ve bağlı Odalarının görüşleri alınmalıdır. Bu şekilde hazırlanan anayasa halkın değerlendirilmesine sunulmalıdır.
Yetki yasası ve Kanun Hükmünde Kararnameler iptal edilmelidir.
Hükümet 2011 Genel seçimleri öncesi 6 Nisan 2011 tarihinde "Kamu Hizmetlerinin Düzenli, Etkin ve Verimli Bir Şekilde Yürütülmesini Sağlamak Üzere Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Teşkilat, Görev ve Yetkileri İle Kamu Görevlilerine İlişkin Konularda Yetki Kanunu" ile 6 ay süreliğine Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisi almış, AKP hükümeti bu yetki yasasına dayanarak genel seçimler öncesi yangından mal kaçırırcasına 11 ayrı Kanun Hükmünde Kararname çıkarmıştır. Oysa asgari düzeyde hiçbir demokraside Meclis faalse savaş veya olağanüstü bir hal söz konusu değilse tek başına yürütme erki toplumun geleceğini ilgilendiren konularda Kanun Hükmünde Kararnameler çıkararak yeni düzenlemelere gidemez.
Söz konusu kararnameler bakanlıkların birleştirilmesi ve yeni bakanlıkların kurulması gibi düzenlemeler adı altında bir çok olumsuz uygulama içermektedir. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığını kaldırıp yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını kurarak, tüm dünya demokrasilerinde kadının statüsü yükseltilirken Türkiye`de kadını aile içine hapsedecek bir düzenlemeye gidilmektedir. Kadın cinayetleri hızla sürerken kadını aile içerisinde tanımlayan ve sadece bu kurum ile ilgisinde "tanıyan" bu muhafazakar düzenleme yetki yasasına dayanılarak çıkarılmış olan 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlüğe konmuştur.
Yine yetki yasasına dayanılarak çıkarılan 636 nolu Kanun Hükmünde Kararname ile "Orman ve Şehircilik Bakanlığı kurularak Teşkilat ve Görevleri" belirlenmiştir. Birbirinden ayrı olan ancak tabii eşgüdüm içerisinde ele alınması gereken 3 uzmanlık alanının tek bir elde toplanması, akla genel seçimler öncesi açıklanan "kent projelerini" getirmektedir. TMMOB ve bağlı odaları, bilim insanları ve vicdan sahibi uzmanlar söz konusu projelerin yol açacağı çevre ve orman tahribatlarına dikkat çekmişlerdir. Ancak sermaye çevrelerine genel seçim öncesi verilen sözleri tutmak adına bu projelerin tek elden ve hızlı bir şekilde hayata geçirilmesi için gereken düzenlemeleri yapmak AKP iktidarının boynunun borcudur. Kurulan yeni bakanlık her şeyden önce bu işlevi yerine getirecek, kararnamenin içerdiği maddelerle birlikte TMMOB ve Bağlı Odalar işlevsizleştirilerek çevrenin hilafına yeni rant alanları oluşturmanın önündeki engeller kaldırılacaktır.
636 sayılı "Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname"de "Yerleşmeye, çevreye ve yapılaşmaya dair imar, çevre, yapı ve yapım mevzuatını hazırlamak, uygulamaları izlemek ve denetlemek, Bakanlığın görev alanı ile ilgili mesleki hizmetlerin ve bu meslek mensuplarının kayıtlı oldukları meslek odalarının mevzuatım, norm ve standartlarını hazırlamak, geliştirmek, uygulanmasını sağlamak, ilgililerin kayıtlarının tutulmasını sağlamak", bakanlığın görevleri arasında sayılmıştır.
Söz konusu bakanlık bünyesinde kurulacak olan "Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü?nün görevleri arasında da aşağıdaki hususlar yer almaktadır:
a) Yerleşme ve yapılaşmaya yönelik mimarlık, mühendislik, müteahhitlik ve müşavirlik hizmetlerine ilişkin düzenlemeleri yapmak, uygulamaları denetlemek ve izlemek.
b) Planlama, harita yapımı, arazi ve arsa düzenlemesi, değerleme, parselasyon, etüt ve proje müellifliği, harita plan, proje ve yapım kontrol müşavirliği, bilirkişilik, her türlü altyapı ve tesisat dâhil olmak üzere yapı müteahhitliği gibi hizmet alanlarında çalışan gerçek veya tüzel kişilerin görev, yetki ve sorumluluklarına ve kayıtlarının tutulmasına ilişkin esasları belirlemek, mesleki yeterlilikleri ile kuruluş yeterliliklerini değerlendirerek bunlara tescil ve yeterlik belgeleri vermek veya verilmesini ve kayıtlarının tutulmasını sağlamak.
ç) Bakanlığın görev alanına giren konularla ilgili olarak mimarlık ve mühendislik meslek kuruluşlarına ilişkin mevzuat düzenlemelerini yapmak ve denetlemek
Dünya demokrasileri, özerk, bağımsız toplumsal ve mesleki örgütlenmelerin önünü açarken, AKP`nin "ileri demokrasisi" özerk kurumlar olan TMMOB ve bağlı Odalarını "devletleştirme"ye çalışmaktadır. Zira dayanışma ilişkileri içerisinde olduğumuz ve birçok ortak çalışmaya imza attığımız yurt dışındaki meslek odalarının yapısal durumlarına yönelik anket çalışmamızın sonuçları göstermektedir ki, meslek odaları hiçbir ülkede devlete bağlı bir genel müdürlük statüsünde değildir.
Her meslek evrensel ilke ve değerlerini uluslararası yönergelere uygun olarak icra etmekte, bu anlamda meslek örgütleri kendi düzenlemelerini ve yönetmeliklerini kendi öz mekanizmalarıyla işleten kurumlar olarak iş görmektedir.
Yaşamın birçok alanında hukuku askıya alarak kendi hukukunu işletmekte ustalaşmış siyasi iktidar, Türkiye iç hukukuna aykırı olan söz konusu kararnameyi yürürlüğe koymakta herhangi bir beis görmemiştir. Söz konusu; Kanun Hükmünde Kararname, Anayasanın 135. Maddesi, 124. Maddesi ve yürürlükte olan 6235 sayılı TMMOB Yasası`yla güvence altına alınan hususlar ile çelişmektedir. Mevcut ve yürürlükte olan yasalarca güvence altına alınan Odamız, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşudur ve bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi ayrı bir tüzel kişiliğe sahiptir, idari ve mali yönden devlet karşısında özerktir, faaliyetlerinin finansmanını sağlayacak bütçeye sahiptir, teşkilatın yönetimi ve faaliyetlerin yürütülmesinde söz sahibidir; merkezi hiyerarşik gözetim ve denetimine tabi olmayıp, vesayet denetimine tabidir.
Seçime az bir zaman kala çıkartılan Kanun Hükmünde Kararname dayandığı Yetki Yasası ile de uygunluk göstermemektedir. Zira Yetki Yasası "bakanlıklara bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlara" yönelik düzenlemeleri yapma yetkisini içermektedir, oysa Odamız herhangi bir bakanlığa bağlı, ilgili ya da ilişkili bir kuruluş değildir.
Birliğimizi ve Odamızı hedef alan ve bu yolla da kentlerimizin, ormanlarımızın ve doğal kaynaklarımızın rant alanlarına dönüştürülmesinin önündeki engelleri kaldırmayı amaçlayan söz konusu kararname ve Yetki Yasasına dayanarak çıkarılan tüm kararnameler derhal iptal edilmelidir. Yapısal düzenlemeler Meclis`le eş zamanlı olarak toplumun geniş katılımı sağlanarak yeniden ele alınmalı, farklı görüş ve öneriler dikkate alınmalıdır.
Taleplerimiz yerine getirilene dek mücadelemiz sürecektir.
Kanun Hükmünde Kararnamelerle, baskı aygıtları ve şiddet aracılığıyla yürütmenin tahakkümünü ilan ettiği bir dönemde odamız, birliğinden ve örgütlülüğünden aldığı güçle 57 yıllık geleneğine yaslanarak, bilim ve akıl dışı projelerle rant alanları haline getirilen kentlerimizi ve doğal zenginliklerimizi korumaya, mesleki alanlarımızdaki ve çalışma yaşamındaki tahribatlara karşı durmaya, demokratik kitle örgütü olarak halkımızın çıkarlarını savunmaya devam edecektir.
Odalarımıza el konulduğu ve nefes alma imkânının bırakılmadığı darbe süreçlerinden bu güne birliğimizi ayakta tutan esas güç mücadele kültürümüzden başka bir şey değildir. Ortak aklımızın, birliğimizin ve beraberliğimizin yaratacağı direnç gücüne hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var. Şimdi el ele verip, bu saldırı dalgasına karşı her düzlemde odamızı ve birliğimizi savunma ve koruma zamanıdır. Şimdi, her türlü baskı ve zorbalığın karşısında nasıl durulduğunu gösterme zamanıdır. Bizi güçsüz ve etkisiz gören, diz çökeceğimizi hayal edenlere karşı, TMMOB`nin direne direne nasıl bugünlere kadar geldiğini bugün yeniden gösterme zamanı gelmiştir. Bu ülkeyi, bu halkı ve TMMOB`yi teslim almak isteyenlere karşı, 85 bini aşkın üyesi ve örgütlülüğü ile Odamızı, daha aktif, daha da fazla birlikte üreterek davranabilen bir direnç gücü haline getirerek ayağa kaldırmanın vakti gelmiştir.
636 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile asıl hedef alınanın "umutlarımız" olduğu gerçeğini akılda tutarak, söz konusu kararnamenin iptali için örgütlülüğümüzün dayanışma ruhunu seferber ederek mücadelemizi sürdüreceğiz.