ULUSLARARASI KATILIMLI YAPILARDA KİMYASAL KATKILAR 4. SEMPOZYUMU VE SERGİSİ SONUÇ BİLDİRGESİ
24-25 Ekim 2013 tarihinde Ankara Milli Kütüphane salonunda TMMOB İnşaat Mühendisleri ve Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubeleri tarafından düzenlenen `Uluslararası Katılımlı Yapılarda Kimyasal Katkılar IV. Sempozyumu``da beton ve betonarme yapılarda yaygın olarak kullanılan ve her geçen gün kullanımı artan kimyasal katkılar ile ilgili kişi, kurum ve kuruluşları bir araya getirerek sektördeki gelişmelerin tanıtıldığı, sorunların tartışıldığı bir ortam oluşturmuş ve kimyasal katkıların daha bilinçli kullanımının sağlanması için yapılması gerekenler tartışılmıştır.
Eklenme Tarihi: 07/02/2014
24-25 Ekim 2013 tarihinde Ankara Milli Kütüphane salonunda TMMOB İnşaat Mühendisleri ve Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubeleri tarafından düzenlenen "Uluslararası Katılımlı Yapılarda Kimyasal Katkılar IV. Sempozyumu"`da beton ve betonarme yapılarda yaygın olarak kullanılan ve her geçen gün kullanımı artan kimyasal katkılar ile ilgili kişi, kurum ve kuruluşları bir araya getirerek sektördeki gelişmelerin tanıtıldığı, sorunların tartışıldığı bir ortam oluşturmuş ve kimyasal katkıların daha bilinçli kullanımının sağlanması için yapılması gerekenler tartışılmıştır. Bu kapsamda sempozyuma yurt dışından çağrılı akademisyenlerin de katılmı sağlanmış ve konuyla ilgili yurtdışındaki gelişmeler katılımcılara aktarılmıştır.
Günümüzde betonun teknik özeliklerinin gelişmesiyle birlikte kullanım alanları da artmıştır. Artık beton en basit konut üretiminden açık deniz petrol platformlarına, kriyojenik gaz tanklarından nükleer santrallerin soğutma kulelerine, atık depolama tesislerinden 150-200 MPa basınç dayanımı gerektiren özelikli yapılara kadar hayatın bütün alanlarında kullanılmaktadır. Betonun gelişmesindeki en büyük etken; teknik özelikleri, ucuz oluşu ve kolay şekil verilebilmesi gibi özelikleridir. Betonun kendisinden beklenen bu özelikleri gösterebilmesi ve kullanıldığı yapıda sorunsuzca servis özeliklerini kaybetmeden işlevini yerine getirebilmesi için sahip olması gereken kriterler vardır. Bu, betonun performansı olarak tanımlanır. Basit olarak agrega, su ve çimentodan meydana gelen bu malzemenin zayıf olan en büyük özeliği çekme dayanımı geçmişte beton içerisine donatı konularak güçlendirilmişse de betonun kullanım alanlarının artması ile gerekli hale gelen tokluk, dayanıklılık, geçirimsizlik, kavitasyon, aşınma gibi zayıf özelikleri ve uygulama sırasında ortaya çıkan diğer (sıcak, soğuk hava, işlenebilirlik kaybı, rötre, kür vs.) sorunlar 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren beton içerisinde katkı kullanılarak çözümlenmiştir.
Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde betonda deneme amaçlı ilk katkı çalışmalarında betona katılan bu malzemelerin beton özeliklerinden bazılarını olumlu bazılarını ise olumsuz etkilediği görülmüştür. Bunun üzerine yoğunlaşan çalışmalar sonucunda beton özeliklerini olumlu yönde etkileyen kimyasalların kullanımı giderek yaygınlaşmıştır. Daha sonra mineral katkılar ve endüstriyel atık malzemelerin de betonda kullanılması ile beton özeliklerini istenilen yönde etkilemek amacıyla birçok malzeme katkı maddesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Öyle ki bu gün birçok ülkede artık katkısız beton üretilmemektedir. Bu, betonun teknik özeliklerinin iyileştirilmesi ve servis ömrünün sorunsuzca devamı bakımından gerekli olduğu kadar kullanılan temel beton bileşenlerinin korunması ve atık malzemelerin değerlendirilmesi için de gereklidir. Sektörün gelişmesi ve görülen fayda üzerine daha önce sadece beton içerisinde kullanılmak üzere tasarımlanan kimyasal katkı maddeleri yapı sürecindeki diğer elemanlar için de (çimento, harç, kalıp, derz malzemeleri, yüzey koruma, betonla temas eden zemin, vs ) için de üretilmeye ve kullanılmaya başlanmıştır.
Bütün bu olumlu gelişmeler ne yazık ki beraberinde bazı sorunları da getirmiştir. Katkı maddelerinin doğru ve yerinde kullanımı, sonuçlarının beklentilere cevap vermesi ya da vermemesi, katkıların istenilen özelikleri sağlaması ya da ne kadar sağladığı ile ilgili sorunlar ne yazık ki hala devam etmektedir. Katkı maddesi olarak kullanılan kimyasalların temininin dış alım yolu ile yapılması da başka bir sorundur. Bizim ülkemizde ise katkı kullanımında ki çekingenlik ve kuşku ne yazık ki hala büyük bir problem olarak karşımızda durmaktadır.
Bilindiği üzere 1999 yılında Marmara bölgesindeki depremlerde yaklaşık 20 bin insanın kaybedilmesi, söz konusu depremlerin ülkemizin ekonomik olarak en gelişmiş bölgesinde meydana gelmesi, depremin sanayi tesislerini vurması ve yakın zamanda meydana gelme olasılığı çok yüksek olan bir depremin aynı bölgede beklenmesi gibi nedenler o zamandan bu yana yapı gerçeğini ciddi anlamda tartışmaya açmıştır. Depremler, % 92` si deprem kuşağı içerisinde yer alan ülkemizin depreme karşı hazırlıklı olmadığı gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Depremler sonrası yapılan çalışmalar; depremin büyüklüğünden çok yıkılan yapılarda; kavramsal belirsizlik, özensizlik, yapım bilgisizliği, yapı (malzeme) kalitesizliği gibi temel anlayışların etkili olduğunu ortaya çıkarmıştır. Aynı şiddetteki depremleri daha az kayıp ve hasarla atlatan ülkelerin varlığı bilinen bir gerçektir. Ülkemizde üretilen yapıların tamamına yakını betonarme taşıyıcı sisteme sahiptir. Bilindiği üzere betonarme sisteminin iki ana malzemesi beton ve donatıdır. Bu nedenle betonarme sisteminin niteliğini önemli ölçüde bu iki malzemenin kalitesi ve davranışı belirler. 1999 depremleri sonrasında yıkılan binaların betonları üzerinde yapılan çalışmalar bu betonların hiçbir beton dayanım sınıfına karşılık gelmediği gerçeğini ortaya çıkartmıştır.
Bu çarpıcı gerçek yetkili kuruluşları hareketlenmiş ve 4708 sayılı "Yapı Denetimi Hakkında Kanun" 2001 yılında çıkarılmış ve yasa ile birlikte 19 pilot ilde yapı denetim laboratuarları kurularak her yeni binada beton ve demir donatı örnekleri alınmasıyla bina taşıyıcı sistemini oluşturan bu malzemelerinin kalite kontrol ve denetimi yapılmaya başlanmıştır. Zamanla yasanın uygulanması ile ilgili sıkıntılar ortaya çıkmış ve sonunda 01.01.2011 tarihinden itibaren yasa ülke genelinde uygulanmaya başlanmıştır. "Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmelik" de bu kapsamda yeniden değerlendirilerek yapı için gerekli beton dayanım sınıfı yükseltilmiştir. Günümüzde meslektaşlarımızın birlikte çalıştığı yapı denetim laboratuarlarının sayısı 450`yi geçmiştir. Bu durum yasanın uygulanması ile ilgili bazı sorunlar olmasına rağmen yine de çok önemlidir. Bunun yanı sıra yapı malzemeleri ve ürünlerinin denetimini yapabilmek için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı "Yapı Malzemeleri Yönetmeliği`ni yürürlüğe koymuştur.
Kentleşmenin getirdiği sorunlar çok çeşitli yapı sistemlerini ve bunların kısa sürede tamamlanmasını da zorlamaktadır. Bu nedenle beton dayanım ve dayanıklılığı konusunda üreticilerden teknik elemanlara bu yönde gelen taleplerin karşılanması için artık her türlü yapıda kalite ve daha kısa yapım süresi için katkı kullanımı zorunlu hale gelmiştir.
Bütün bunlar önemli gelişmeler olmakla birlikte kaliteli yani servis özeliklerini kaybetmeden uzun süre bir yapının hizmet görebilmesi için yapıda kullanılan malzemelerin de niteliklerinin üstün ve güçlendirilmiş olması gereklidir. Vardığımız teknolojik çağda yapıda kütlece en fazla kullanılan betonun önemi ortadadır. Bu nedenle betonarme hesapların gerektirdiği yeterli dayanıma ve kullanıldığı ortama dayanıklı beton üretimi kaçınılmazdır. Nasıl ki betonarme sistemlerde eğilme ve çekme dayanımlarını güçlendirmek için betonda donatı kullanılmışsa betonun kullanıldığı alanlara göre istenilen özeliklerini ve uygulama ? yapım sürecindeki sorunları çözmek için de betonun özeliklerini istenilen yönde değiştirebilen kimyasal katkılar kullanımı bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır.
Bu genel değerlendirmeler ışığında ve sempozyum süresince yapılan bildiri sunumları, tartışmalar ve değerlendirmeler sonucunda öne çıkan bulgular temelinde geliştirilen öneriler aşağıya sıralanmıştır.
- Halen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nca verilen Laboratuar denetçi belgelerine ilişkin olarak, Laboratuar denetçi belgesi verilmesinde, gerekli koşullara ilaveten (beton, zemin) İnşaat ve Kimya Mühendisleri Odası Temsilcilerinin Bakanlık yetkilileri ile birlikte hazırlamış olduğu merkezi bir sınav gerçekleştirilmeli ve burada başarılı olanlara belge verilmelidir.
- Denetimi Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ait İl Müdürlükleri tarafından yapılması istenen kontrollerde yeterli bilgiye ve mesleki yeterliliğe sahip her iki odanın temsilcisi uzman kişilerin görev alması sağlanmalı ve gerektiğinde her iki meslek odası olarak denetimde yer alan personele eğitim verilmelidir.
- Yapı denetim sistemindeki Laboratuar denetçi mühendislerin rolünün sadece laboratuarda çalışmasını sağlayan sınırlayıcı sistemin yerine bizzat şantiyede beton dökümüne nezaret eden, beton numunelerinin sağlıklı bir şekilde alınmasını sağlayan, yapı sahibi ve teknik sorumlusuna danışmanlık veren bir düzeye gelmesi sağlanmalıdır.
- Yapı kimyasalları standartları yürürlüğe girmesine rağmen CE ve G belgesi denetimleri henüz haksız rekabeti ortadan kaldıracak yeterlikte değildir. Söz konusu denetimlerin yeterli sıklıkta yapılması sağlanmalıdır.
- Kimyasal katkı kullanımının yaygınlaşması için her iki oda ve bakanlık işbirliğinde ve desteğinde yurt çapında söyleşi, seminer ve sempozyumlar düzenlenmelidir.
- Yurt dışından ithal edilerek ya da yurt içinde üretilerek piyasaya sürülen katkı maddelerinin piyasaya arzından önce her iki oda ve bakanlık temsilcilerinden oluşan bir kurul tarafından bu katkı maddelerine teknik spesifikasyonlara uygun olduğunu belirten bir olur verilmelidir.
- Kimyasal katkı üretiminde yurtiçi üretim teşvik edilip desteklenmelidir.