22 MART DÜNYA SU GÜNÜ İLE İLGİLİ İMO ANKARA ŞUBESİNİN YAPTIĞI BASIN AÇIKLAMASI
İnsanlık tarihi, insanla doğanın içine girdiği ilişkilenmeyle birlikte dönüşür. Doğadan alınan değil, onun dönüştürülüşü süreci belirler tüm bir toplumlar tarihini. İnsanın emek gücüyle ürettiği ve değiştirdiği şeyler dışında ilk çağlardan beri doğadan olduğu gibi aldığı temel gereksinimleri mevcuttur.
Eklenme Tarihi: 22/12/2020
SU DOĞAL BİR VARLIKTIR, MÜLKLEŞTİRİLEMEZ
İnsanlık tarihi, insanla doğanın içine girdiği ilişkilenmeyle birlikte dönüşür. Doğadan alınan değil, onun dönüştürülüşü süreci belirler tüm bir toplumlar tarihini. İnsanın emek gücüyle ürettiği ve değiştirdiği şeyler dışında ilk çağlardan beri doğadan olduğu gibi aldığı temel gereksinimleri mevcuttur. Bunların başta gelenlerinden biridir su, canlıların yaşamını sürdürmesini sağlayan en önemli varlıktır. Diğer yandan su, günlük hayatta kullandığımız birçok metanın üretim süreci için de bir ihtiyaçtır. Yaşama eşdeğer bir varlık ve yaşamın doğurucusudur. Bütün bu özellikleri kapsamında su; hayatın devamlılığı için zorunluluğundan öte insanın; mülkiyet dışında tutulması gereken en temel ve kolektif bileşenidir.
Su endüstrisinin günümüzde %5`lik bir bölümü özelleştirilmiştir. Buna karşın bu haliyle dahi su sektörlerinin kârı petrol endüstrisinin kârının yarısına yaklaşmıştır. Bu açıdan bakıldığında önümüzdeki süreçte de, dünya tekellerinin bu temel insani gereksinimi bir meta, kâr ve sömürü aracı haline getirme çabalarını arttırarak sürdüreceklerini söylemek mümkündür. Dünya Su Forumu adıyla düzenlenen etkinliklerin Meksika, Türkiye gibi ülkelerde yapılmış olması ve gündemlerinin Latin Amerika`da yaşanan suyun özelleştirilmesi ve benzeri politikaların diğer ülkelerde uygulaması olması bu olasılığı görünür kılmaktadır.
Suya ilişkin algıları çelmelemeye yönelik alanlardan biri de bağımsız ve yeşil enerji politikaları sloganlarıyla sunulan HES projeleridir. Ülkemizde İhale edilen ve yapımı tamamlanan 2500 HES projesi tam kapasite çalışır halde olsa dahi Türkiye enerji sarfiyatının yalnızca % 5`ini karşılamaya yetecek kapasitede elektrik üretebilecektir. Bu da, HES`lerle asıl yapılmak istenenin enerji ihtiyacının ötesinde, elektriğin özelleştirilmesinin önünü açmak ve suyun mülkiyetinin kullanım ve dolaşım haklarını uluslar arası sermaye çevrelerine peşkeş çekmek ve yer altı kanallarıyla bir bölgede toplanan suların 49 yıllık mülkiyet haklarının kiralanması ile de (çok uluslu sermaye gruplarının ülke topraklarında mülk edinmesini sağlayan yasayla) suyun metalaştırılma sürecinin hızlandırılması ve gelecekte önemi çok daha artacak olan ülke kaynaklarının talanı olduğunu gözler önüne sermektedir.
Suyun yaşamımızın temel bir bileşeni olması gerçeğine rağmen günlük yaşantımızda kullandığımız su, dünyada bulunan kullanılabilir su kaynaklarının çok az bir miktarına tekabül etmektedir. Yine de yıllardır hem küresel ekonomi politikalarının hem de ülke iktidarlarının suyun doğru kullanımıyla ilgili tasarruf nasihatleriyle sıklıkla karşılaşılmaktadır. Aslında dünyadaki mevcut su potansiyeli, insanlığa değil her an artı değer üretme amacındaki ekonomik sisteme yetmemektedir. Gerçekte diğer kaynaklar gibi su da sömürüye ve eşitsiz dağılıma tabi tutulmadan insanlığın gereksinmeleri için planlı biçimde değerlendirilse rahatlıkla yeterli olurdu. Tüketim, insanlığın ihtiyaçlarından çok, büyük oranda kâr için üretim yapılan sanayi kollarında yaşanmaktadır. Bu konuda OECD ülkeleri ile ilgili veriler çarpıcıdır. 1960 yılında sanayide kullanılan su toplam temiz suyun %12?sini oluştururken, 2000 yılına gelindiğinde bu oran %59`a yükselmiştir.
Suyun alınır-satılır bir metaya dönüştürülmesinin önemli araçlarından biri olarak kullanılan paketlenmiş su pazarı Ülkemizde her yıl %10 büyümekte ve yine ülkemizde. 300`e yakın damacana 100`den fazla pet şişe üreticisi bulunmaktadır. Mevcut pazarın %70lik kısmını ise yabancı sermaye elinde bulundurmaktadır. Dünyada mevcut kullanılabilir su kaynaklarının sürekli azalıyor, bu kaynakların tüketiminin ise büyük bir hızla artıyor olması gelecek dönemlerde bu bağlamda suyun küresel savaşlara dahi sebep olabilecek bir doğal varlık olmasının göstergelerini taşımaktadır. Kullanılabilirliği böylesine azalan, azaldığı ölçüde değerlenen ve bir doğal varlık olan suyun küresel ısınma, kısıtlı kaynaklar ve bilinçsiz tüketim gibi maskelemelerle özelleştirilme sürecinin büyük bir hızla devam ettirilmek isteneceği açıktır.
Tüm bu yaşanan gelişmeler ekseninde suya ilişkin sürdürülen kâr odaklı bu politikaların insan hayatı ile birebir ilişkisi olan su varlığının acımasız talanına ve tüm canlılar için geri dönüşü mümkün olmayan yıkımlara sebep olacağı ortadadır.
Bu nedenlerle suya ilişkin politika ve uygulamalar; özel ve kâr odaklı mülkiyetten uzak olmalı, Üretim, yenilenme ve tüketim süreçleri doğa ve insan odaklı belirlenmeli,
- Küresel kapitalizmin değil halkın çıkarlarına hizmet için kullanılmalı ve
- Ulusal değil evrensel sorumluluklar ölçeğinde uygulanmalıdır.
İMO ANKARA ŞUBESİ
YÖNETİM KURULU