DEPREMİ UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ!
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, 12 Kasım Depremini unutturmamak ve depremde kaybettiklerimizi anmak için Düzce`de etkinlikler gerçekleştirdi.
Eklenme Tarihi: 20/12/2020

DEPREMİ UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ!
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, 12 Kasım Depremini unutturmamak ve depremde kaybettiklerimizi anmak için Düzce`de etkinlikler gerçekleştirdi. 12 Kasım 2017 Pazar günü saat 11.00`de Düzce Temsilciliği binasında Ankara Şubesi Yönetim Kurulu`nun da katılımıyla basın açıklaması düzenlendi. İMO Ankara Şubesi Şube Yönetim Kurulu Başkanı Selim Tulumtaş`ın okuduğu basın açıklamasında, "Ancak ne yazıktır ki ülkemizde yaşanan tüm acılar gibi, Düzce depreminde yaşanan acılar ve oluşan tablo toplumsal hafızamızın derinliklerine gömüldü. Bu nedenle bugün, mesleki bilgimizin bizlere yüklediği kamusal ve toplumsal sorumluluğumuz ve vicdanımızla Düzce Depremi`nin yıldönümü nedeniyle bir kez daha deprem gerçeğini halkımıza ve özellikle karar verici ilgililere hatırlatacağız" denildi.
Saat 12.00`de Düzce Belediyesi Sergi Salonu`nda depremden korunma, depreme dair bilgilendirme ve farkındalık oluşturma amacıyla "Deprem Sergisi" açıldı. Sergi açılışı öncesinde Düzce Büyükşehir Belediyesi önünde de basın açıklaması düzenlendi.
Sergi açılışının ardından Düzce Ticaret ve Sanayi Odası`nda Yük. İnş. Müh. Nejat Bayülke tarafından "Hasarlı Yapı Değerlendirme ve Mevcut Yapılarda Risk Belirleme" semineri verildi.
Basın Açıklamasının tam metni:
Depremi Unutmadık, Unutturmayacağız!
18 yıl önce bugün Düzce 7,2 büyüklüğünde bir depremle sarsıldı. Resmi kayıtlara göre 710 insanımızı yitirdiğimiz, 5 bin insanımızın yaralandığı depremde 12.939 bina, 2.450 iş yeri yıkıldı yada ağır hasar gördü, 3.395 binanın da yeni can kayıplarına neden olmamak için acilen yıkılması gerektiği belirlendi.
Ancak ne yazıktır ki Ülkemizde yaşanan tüm acılar gibi, Düzce depreminde yaşanan acılar ve oluşan tablo toplumsal hafızamızın derinliklerine gömüldü. Bu nedenle bugün, mesleki bilgimizin bizlere yüklediği kamusal ve toplumsal sorumluluğumuz ve vicdanımızla Düzce Depremi`nin yıldönümü nedeniyle bir kez daha deprem gerçeğini halkımıza ve özellikle karar verici ilgililere hatırlatacağız. Ancak biliyoruz ki, topraklarımızın büyük bir kısmının deprem tehlikesi altında bulunduğu kısa bir süre sonra unutulacak, unutturulacak. Deprem toplanma bölgeleri imara, üzerinde yapı bile bulunmayan alanlar "afet riski" altında alan olarak ilan edilerek yapılaşmaya açılmaya devam edilecek. Oysa yakın bir zamanda 2017 yılı içerisinde Çanakkale, Manisa, Adıyaman ve İzmir ilimiz, son olarak da Muğla ilimiz ve ilçeleri deprem gerçeğini yaşayarak gördü.
Bilindiği gibi Düzce İli`miz Kuzey Anadolu Fay kuşağı üzerinde olup 1.derece deprem bölgesi içinde yer almaktadır. İlimiz kendi yerelindeki nispeten orta ölçekli fayların hareketi dışında esas olarak Kuzey Anadolu Fayı`nın hareketlerinden etkilenmektedir.1999 Depremleri sonrası yapılan çalışmalarda Düzce`de olabilecek deprem olasılıkları, 6.0 büyüklüğünde bir deprem için%72, 6.5 büyüklüğünde bir deprem için %45 , 7 büyüklüğünde bir deprem için %25 , 7.5 büyüklüğünde bir deprem için %13 olarak belirlenmiştir. Bu rakamlar hem ülkemiz hem de Düzce için deprem gerçeğinin unutulmaması ve unutturulmamasının ve kentlerimizde yapılacak çalışmalarda da bu gerçeğin göz önüne alınmasının gerekliliğini gözler önüne sermektedir.
12 Kasım 1999 depremi sonrası Düzce`de şehrin demografik yapısı ve ihtiyaçlarını gözetmeden alınan planlama kararları ve tedbirleri daha sonraki yıllarda bilim ve tekniğe aykırı kat artışlarına neden olmuştur. Son yıllarda bina güvenliğini hiçe sayan ilave katların yapımı ve bazı bölgelerde kat sınırlamasının kaldırılması hem altyapı ve şehircilik açısından olumsuz sonuçlar doğurmakta hem de depremgerçeği ile uyuşmamaktadır.Deprem bir doğa olayıdır. Öncelikle bu gerçek kabul edilmelidir. Bu konuda neredeyse özdeyiş haline gelen "deprem değil uygunsuz konut öldürür" tanımlaması doğru ancak eksik bir tanımlamadır. Çünkü konut, yer seçiminden planlamaya, projelendirmeden programlamaya, inşadan denetlemeye uzanan ve bir bütünlük taşıması gereken yapı üretim sürecinin bir ürünüdür. Bu nedenle süreç bir bütün olarak ele alınmalı ve öldürenin deprem değil bilim ve tekniği yok sayan, günübirlik çıkar odaklı ve ranta dayalı "bozuk yapı üretim süreci" olduğu gerçeği görülmelidir.
Depremle birlikte ortaya çıkan can ve mal kayıplarını "kadere" bağlamak, her afetten sonra günü kurtarma anlayışı ile yapılan açıklama ve çalışmalar deprem gerçeğini anlamamanın ötesinde insan hayatı ile kumar oynamanın örnekleri olarak değerlendirilmelidir.
Depreme karşı yapı stokunu güvenli hale getirmek iddiasıyla başlatılan ve sosyal adalet, sosyal gelişim, sosyal bütünleşme, tarihi ve kültürel mirasın korunması, zarar azaltma ve risk yönetimi ile birlikte kapsamlı ve bütünleşik bir şekilde ele alınması gereken ancak bu hususları hiçbir şekilde dikkate almayan kentsel dönüşüm uygulamaları ile kentlerin fiziksel eşikleri aşılmakta, demografik yapıları bozulmakta, yeni trafik ve alt yapı sorunları yaratılmaktadır.
Bütünlüklü bir planlama yerine parçacı bir anlayışla yapılar yıkılıp yeniden yapılmaktadır.
"Riskli alan", "riskli yapı" belirlenmesindeki adaletsizlik, keyfilik ve hukuksuzluklar mağduriyetler ve hak kayıplarına neden olmaktadır.
Kentlerimiz konut inşaa projelerinin birer "arazisi" haline dönüştürülürken, insana, tarihe, doğal çevreye dair ne varsa yok edimekte,ormanlarımız ve su havzalarımız büyük ölçüde zarar görmekte, toprağın drenaj sistemi bozulmaktadırr. Yağan yağmur suyunu alacak toprak dahi kalmamaktadır.
Sonuç Olarak
Ülkemiz toprakları büyük ölçüde deprem tehlikesi altında bulunuyor. Nerede ise her gün ülkemizin bir yerinde bir deprem yaşıyoruz. Buna karşın planların gereklilikleri yerine getirilmiyor, yapı üretim süreci Ülke ve halkın ihtiyaçları gözetilerek değil, konut inşaasını ekonominin anahtarı olarak gören bir anlayışla, rant yaratmaya yönelik olarak işliyor.
Bilim ve tekniğin yok sayıldığı bir ortamda ticari kaygı teknik kaygının önüne geçiyor. Bilgi ve beceriye dayalı yöneticilerin yerini şirket ve cemaat ilişkileri alıyor. Üniversiteler, meslek odaları sürecin dışına itiliyor.
Bilimin, tekniğin ve insan yaşamının dikkate alındığı bir kentleşme ve yapılaşma yerine, kişi ve grupların çıkarlarına dayalı bir yapılaşma anlayışı kentlerimizi yaşanmaz bir hale getiriyor. Ormanlar, ağaçlar, yeşil alanlar, su havzaları, park ve bahçeler yok edilerek kentlerde boş alan bırakılmıyor. Güvenli yapı ve yaşanabilir bir çevrenin yaratılması Ülkenin karar vericilerinin öncelikleri arasında yer almıyor.
Bizler İnşaat Mühendisleri Odası olarak bilim ve tekniğe bağlılığın Ülkemizin ve halkımızın aydınlık geleceğinin biricik yolu olduğuna inanıyor ve bu inançla depremin bir afet değil doğa olayı olduğunu, onu afet yapanın rant yaratma politikaları ve buna bağlı olarak işletilen bozuk yapı üretim süreci olduğunu kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Düzce Depreminin 18. yılı nedeniyle, depremde yaşamını yitiren tüm insanlarımızı saygıyla anıyor, yakınlarına bir kez daha başsağlığı ve sabır diliyoruz.
İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI
ANKARA ŞUBESİ ve DÜZCE TEMSİLCİLİĞİ