BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞI?NA 4708 SAYILI YAPI DENETİMİ YASASI?NDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASLAĞI ÜZERİNE GÖRÜŞ GÖNDERİLDİ
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü?ne 15 Aralık 2010 tarihinde 4708 sayılı Yapı Denetimi Yasası?nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağı hakkında TMMOB görüşü gönderildi.
Eklenme Tarihi: 03/11/2011
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü`ne 15 Aralık 2010 tarihinde 4708 sayılı Yapı Denetimi Yasası`nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağı hakkında TMMOB görüşü gönderildi:
BAYINDIRLIK ve İSKAN BAKANLIĞI
Yapı İşleri Genel Müdürlüğü?ne
ANKARA
Konu: 4708 sayılı Yapı Denetimi Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağı hk.
İlgi: 23 Kasım 2010 tarih ve B.09.YİG.0.15.01.00/3278 sayılı yazınız.
Bildiğiniz üzere, yapı üretim süreci kamunun denetiminde işleyen ve aynı zamanda ardışık çok aktörlü bir süreçtir. Kalkınma planları çerçevesinde hazırlanan planlar uygulama aşamasına kadar Bayındırlık ve İskan Bakanlığı?nın, Başbakanlığın ve yasama organının yetkisindedir. Uygulama planları ise Belediyelerin tasarrufunda olan bir yetkidir. Yerleşim ve uygulama planlarından kamu idarelerinin sorumlu olduğu her türlü tartışmadan uzaktır.
Uygulama aşamasının kendisinden ve denetiminden Belediyeler sorumludur. İnşaat ruhsatı ve yapı kullanım izni veren Belediye, yapı üretim sürecinde kamu adına yetkileri kullanan idare olduğundan bu süreçte başat sorumludur. Belediyeler, gelecek nesillere karşı bir sorumluluk duygusu içinde çevreye uyumlu, sosyal, güvenli, ekonomik, kalıcı şehir gelişimini ve genelin huzuruna hizmet eden sosyal hukuka uygun yer kullanımını ve denetimini sağlamak zorundadır.
Tasarım, inşaat, uygulama ve denetim aşamasında görev yapan mimar ve mühendislerin mesleki sorumluluğu, 1/1000 uygulama imar planına karar verildikten sonra devreye girmektedir. Ancak bu süreçte, mühendis ve mimar yalnız olmayıp, müteahhit, iş sahibi, imalatçı, ithalatçı, alt yüklenici, usta, işçi, kullanıcı, laboratuar, yapı denetim şirketi, belediye, valilik ve Bakanlık da bu süreçte bulunmaktadır. Bu sürece ihale, pazarlama ve satış işlemlerini de dahil edebiliriz. Bu sürecin bir bütün olması gerekirken, karar vericiler ve uygulayıcılar arasında bir birliktelik sözkonusu değildir. Bu kadar çok aktörlü süreçte, yetkiler ve sorumluluklar tanımlı olmadığından hukuki sorumluluklarda ve yetkilerde karmaşa yaşanmaktadır. Kanımızca sorun ve çözüm, planlamadan başlayarak bu sürecin bir bütün olarak ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Birliğimiz, bu süreçten koparılarak ele alınan parçacı yaklaşımlara her zaman itiraz etmiştir ve bugün de bu parçacı yaklaşıma devam edildiğini üzüntüyle karşılamaktadır.
1999 Marmara depremi, merkezi ve yerel idarelerin sorumluluklarını yerine getirmediğini/getiremediğini açıkça ortaya koymuştur. O halde, merkezi ve yerel idareler popülist yaklaşımları bir yana bırakarak, sistemi bir bütün olarak ele almalı ve bu sistem içinde yer alan merkezi, yerel, hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları olan meslek örgütlerini ve yapı sürecinde yer alan diğer aktörlerin (yapı sahibi, müteahhit, yapı denetim şirketi vb.) yetki, görev ve sorumluklarını işin doğasına uygun olarak yerli yerine koymalıdır. Aksi halde mevzuatlar birbirinden kopuk ve çelişkili, yetki ve görevler birbiriyle çatışır noktasında yine süreç işletilemez halde kalacak ve yeni sorunlar eklenerek büyüyecektir.
Görüş istemiş olduğunuz 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağı, yukarıda belirtmiş olduğumuz bütünün bir parçası olup, bütünden kopuk ele alınmıştır. Bütünden kopuk olmasının yanında kendi içinde çelişkili, gerekçenin amacından uzak, yalnızca cezalandırma yönü ağır basan bir taslak niteliğindedir.
Gerekçelerde mevcut kanunda öngörülen idari yaptırımların eksikliği vurgulanmakta ve değişikliklerin genel olarak yaptırımları içerdiği görülmektedir. Elbette bir kanunda yaptırımlar olacaktır, ancak yaptırımların uygulanabilmesinin önkoşulu, sektördeki sorumluların belirlenmesi ve sorumluların yetki ve görevlerinin eksiksiz tanımlanmasıdır. Ancak Kanunda halen denetçi mimar ve mühendislerin ve diğer teknik elamanların görevleri açık bir şekilde belirlenmiş değildir.
Ayrıca özellikle sistemdeki aksaklıklarla ilgili sorumluluk sadece mimar ve mühendislere aitmiş gibi, denetim safhasında görev verilen denetçi ve kontrol elemanı olan mimar ve mühendislere yönelik yaptırımlar konusunda ağırlıklı olarak düzenlemelere yer verilirken, yapının üretilmesi safhasının asıl öznesi olan ve sistemin temel sorunu olan müteahhitlik alanına ilişkin bir düzenleme getirilmemiş olması büyük bir sorun olarak ortada durmaktadır.
Kanun tasarısı taslağının maddelerini irdeleyecek olursak;
1) Birinci madde ile getirilen düzenlemede; örgütlenmenin il düzeyinde düşünülmesi olumlu, ancak meslek odalarının katılımının, Bakanlığın gerekli görmesi hallerine bırakılması eksik bir düzenleme olarak görülmektedir. Meslek odalarının katılımı kesin ve vazgeçilmez olarak sağlanmalıdır.
Meslek odalarından görevlendirmenin "gerekli görülmesi" koşuluna bağlanması yerine; yapı denetim sürecinde yer alan TMMOB?a bağlı meslek odalarınca belirlenecek temsilcilerin Merkez Yapı Denetim Komisyonunda yer alacağının belirtilmesi daha doğru olacaktır. İl Yapı Denetim Komisyonunun oluşumunda da yine meslek odaları temsilcilerinin de yer alması gerekmektedir.
Getirilmesi düşünülen düzenlemede yapı denetim komisyonunun görevleri olarak "Bu kanun uygulanması ile ilgili Bakanlık iş ve işlemlerinin yürütülmesini sağlamak üzere" şeklinde belirtilmiştir. Bu çok genel bir görev tanımıdır. Yapı denetim komisyonunun görevlerine, yönetmelikle açıklık getirileceğinin düşünüldüğü kanısına varılmıştır. Yönetmelikler, yasaların uygulanmasını sağlamak amacıyla hazırlanan düzenleyici kurallardır. Yapı denetimi hakkında kanunda değişiklik taslağında bu konuda bir hüküm getirilmediğine göre, yönetmelikle düzenleyici kurallar getirilmesi hukuka aykırı olacaktır. Bu nedenle, yapı denetim komisyonlarının görevlerinin tanımlanması, merkezdeki yapı denetim komisyonu ile ihtiyaca göre kurulacak il yapı denetim komisyonlarının görev, yetki, sorumluluk sınırlarının da ayrıca belirtilmesi gerekir. Bu bağlamda Yapı denetim komisyonlarının görevlerinin kanunda belirlenmesi, komisyonların çalışma usul ve esaslarının ise yönetmelikte belirlenmesinin uygulamada daha az sorun yaratacağı düşünülmektedir.
2) İkinci madde ile getirilen düzenlemede; Yapı Denetim Kuruluşlarının sözleşme bedellerinin düşürülmesine yönelik gerekçelerde, fiili durumda söz konusu olan fiyat kırımlarının önüne geçileceği öngörüsüne yer verilmişken, "Bir denetim faaliyetinin gerçekleştiği yörenin koşullarına göre yapı yaklaşık maliyetinin %1?i ila %2?si arasında" belirlenecek bedel ifadesi, pratikte %50?lik fiyat kırımının kanunlaştırılması anlamını taşımaktadır. Ayrıca aynı koşullara sahip iller, bölgeler arasında, hatta İstanbul, Ankara, İzmir gibi illerde aynı il içinde aynı kapsamdaki işe farklı fiyat belirlenmesi gibi eşitlik ilkesine aykırı sorunlara yol açması muhtemel bir düzenleme olma riskini taşımaktadır.
2.maddenin 4.fıkrasında; Yürürlükteki yönetmeliğin 26. maddesinde belirtilen inşaatın yapım süresine bağlı katsayı ve formül devre dışı kalmış gibi görünüyor. Bu durumda hizmet sözleşmesinin imzalanması sırasında inşaat yapım süresinin 2 yıl olarak belirlenmesi ön görülüyor. Ayrıca hizmet bedeli 2 yıl için yapı yaklaşık maliyetinin %1ila %2 arasında tespit edilmesi, yapı sahibi ile Yapı Denetim Kuruluşu arasında pazarlık yapılmasını yasaya bağlamaktadır.
Başka bir değişle Yapı Denetim Hizmet Bedeli inşaat yapım süresi 2 yıl olan bir inşaat için asgari yapı yaklaşık maliyetinin %1?i olacak anlamına geliyor. Yasa eliyle yapılan fiyat kırımının hizmete, çalışan mimar ve mühendise yansıyacağı açıktır. Mühendis ve mimarlar düşük ücretle çalışmak zorunda kalacaklarından, nitelikli hizmet üretmenin de olanağı ortadan kalkacaktır. Fiyat kırımlarından denetçi mimar ve mühendislerin etkilenmemesi ve istihdam edilecek personele yansımasının önü kapatılmalıdır. Bu nedenle, asgari ücretin belirlenmesi kaçınılmaz bir görevdir.
2.maddenin son fıkrasında; "Yapı denetimi ile ilgili hizmetlerde kullanılmak üzere, yapı denetimi hizmet bedelinin % 1?i ruhsatı veren ilgili idare,%1?lik bedelin Bakanlık döner sermaye işletmesi hesabına aktarılır." ifadesi yer almaktadır. %1?lik bedelin Bakanlık döner sermaye işletmesi hesabına aktarılması bu gelirin kullanılmasını ucu açık hale getiriyor. Yapı denetim kuruluşlarının hizmet bedellerinin hangi idare tarafından ödeneceği konusu ise belirsizleştirilmiştir.
3) Kanun tasarısı taslağının 3. Maddesi ile yürürlükteki kanunun "sicillerin tutulması yapılara sertifika verilmesi" başlıklı 7. Maddesi yürürlükten kaldırılmaktadır.
Bu maddenin yürürlükten kaldırılmasının gerekçesi,"Yapı denetim kuruluşları ile bu kuruluşların mimar ve mühendislerinin yapı denetimine ait sicillerinin tutulmasına dair hükümler, yaklaşık dokuz yıllık uygulamada objektif sonuçlar vermemesi, Kanunun amacına dönük bir yarar sağlamaması ve bürokrasiyi arttıran bir uygulama olması nedeniyle; bu Kanun kapsamında denetimi gerçekleştirilerek yapılmış olan yapılar için sertifika verilmesi hususu ise, ilgili idare görevleri arasında değerlendirilerek, hazırlanacak yönetmelikte açıklanması düşünüldüğünden, 7 nci maddenin Kanun metninden çıkartılması uygun mütalaa edilmiştir" biçiminde açıklanmaktadır.
Yapı denetiminde görev yapan mimar ve mühendisler, tüm mesleki faaliyetlerini üyesi oldukları meslek odalarının gözetimi ve denetimi altında yürütmektedirler. Bu temel ilişkiden yola çıkarak, mimar ve mühendislerin yapı denetimi sürecinde bağlı oldukları Odalar ile ilişkilerinin mutlaka korunması, hukuki ve fiili olarak Odaları tarafından yerine getirilen görevlerin aynen sürdürülmesi gerektiğini, 4708 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği günden bu yana dile getirilen bir konudur. Aksi halde, yani meslek odalarıyla üyelerinin bağlantısının kopartılması halinde sistemin çeşitli zaaflara uğrayacağı ve gerekli denetimin yapılamayacağı vurgulanmıştır. Bu eleştirilerimizin odağında yer alan konuların başında da mimar ve mühendislerin sicillerinin meslek odalarınca tutulması gerektiği olmuştur. Zaten bütün mesleki faaliyetleri açısından üyelerinin sicillerini tutan meslek odalarının, yapı denetim faaliyetleriyle ilgili sicillerinin yapı denetimi komisyonunca tutulmasının olanağı bulunmamakta idi ve geçen 9 yıllık süreç içerisinde bu durum anlaşılmış ve ilgili maddenin yürürlükten kaldırılmasına yönelik gerekçede açıkça yer almıştır.
Bugün için, meslek mensuplarıyla Odaları arasındaki bu ilişkinin doğru bir şekilde kurularak, proje ve yapı denetçisi mimar ve mühendislerin sicillerinin Odaları tarafından tutulması gerekirken, sicillerin tutulması gerekliliğinin tamamen ortadan kaldırılması sorunları çözmeyeceği gibi, daha da artmasına yol açacaktır. Nitekim Kanunun 9 yıllık uygulamasında yaşanan pek çok sorunun kaynaklarından birini de, mimar ve mühendislerin sicillerinin gerektiği gibi tutulamaması ve sicil değerlendirmesi yapılamaması oluşturmaktadır. Bu nedenle, Kanunun 7. Maddesinde yer verilen sicil tutulması gerekliliğinin yürürlükten kaldırılmayarak, mimar ve mühendislerin sicillerinin bağlı bulundukları odalar tarafından tutulacağı şeklinde değiştirilmesi gerekmektedir.
Aynı sorun, meslek odalarının görev ve yetki alanı içerisinde yer alan, denetçi mimar ve mühendislerin eğitimi, eğitim sonrasında belgelendirilmeleri, meslek ilkelerine aykırı hareket etmeleri halinde cezalandırılmaları, belgelerinin iptal edilmesi gibi konularda da yaşanmaktadır. Bu yetki ve sorumlulukların meslek odalarından alınmış olması, yapı denetim sisteminin istenilen etkinlikte sürdürülememesine neden olmaktadır. Bu nedenle, kanunda yapılacak değişiklik kapsamı içerisine, denetçi belgelerinin bir eğitim sonucunda ilgili meslek odalarınca verileceği, denetçi mimar ve mühendislerin kanuna aykırı uygulamalarından dolayı kendi meslek odalarınca cezalandırmaya tabi tutulacakları, gerektiğinde belge iptalinin de ancak odalar eliyle gerçekleşeceğine ilişkin değişiklikler yapılması gerekmektedir.
4) "İdari müeyyideler" başlığı altında düzenlenen madde, aynı hak ve yetkiye sahip olmayanları aynı madde içinde harmanlamış ve cezalar anlaşılmaktan uzaktır. Oysa, bir ceza öngörülüyorsa bunun açık ve belirli olması gerekmektedir. Cezaların belirliliği ilkesine aykırı olan bu madde aynı zamanda hak arama özgürlüğünü de kısıtlamaktadır. Yalnızca itiraz yolunu öngörmesi, üst merciye başvuruyu yasaklayan düzenleme hukuk devleti ilkesine de aykırıdır.
Cezalar, aynı suçu işleyenler hakkında farklı bedeller tahsilini dolayısıyla farklı yaptırımları öngörmektedir. Nisbi oran, belirsiz bir ceza öngördüğünden Anayasa mahkemesi kararlarına aykırıdır.
Mühendis ve mimarlara en ağır ceza öngörülmüştür. "Yapı denetim kuruluşuna iki defa para cezası verilmesine sebep olduğu anlaşılan denetçi mimar ve denetçi mühendislerin belgeleri, Merkez Yapı Denetim Komisyonu tarafından iptal edilir. Bu suretle belgesi iptal edilen denetçi mimar ve denetçi mühendisler, beş yıl süre ile herhangi bir yapı denetim veya laboratuar kuruluşunda idari veya teknik görev alamaz ve başka bir yapı denetim veya laboratuar kuruluşunun ortağı olamaz" düzenlemesi çok ağır bir yaptırımı öngörmektedir. Çünkü, Yasanın bütünlüğü göz önüne alındığında yapı denetim kuruluşuna karşı hangi yetkilere sahip olduğu düzenlenmeyen, mesleki bağımsızlık ilkesi göz ardı edilen ve iş güvencesinden yoksun bırakılan bu düzenlemede, mühendis ve mimarlar, bu maddenin A-(2) düzenlemesini ihlal ettiği ileri sürüldüğünde mühendis ve mimar kendini nasıl savunacaktır. Yapı denetim kuruluşuna son bir yıl içinde 3 kez idari para cezası uygulandığında bir yıl içinde yeni iş alma yasağı getirilirken (elindeki işlere devam ederken) mühendis ve mimarlara en ağır cezanın öngörülmesi adalet ve hakkaniyet ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
Yaptırım öngörülen bir grup da "teknik personel?dir. Yasada teknik personelin tanımı olmadığından bu gruba hangi meslek mensupları girmektedir, bu husus anlaşılamamaktadır.
Bu maddede anlaşılmayan diğer husus da ilgili meslek odalarınca uygulanması öngörülen cezai müeyyidelerdir. Mühendis ve mimarların meslek odaları varken, belirsiz bırakılan "teknik personel"in meslek odaları var mıdır? Yoksa, mühendis ve mimarlar diğer gruplardan farklı olarak iki kez cezalandırılmış olacaktır.
Kanun tekniğine aykırı olan bu madde, çok uzun ve belirtmiş olduğumuz gibi farklı gruplar aynı madde içinde toplanmış, belirsiz ve adalet duygusunu inciten yaptırımlar öngörmüştür.
5) Yasa tasarısı taslağı, bugüne kadar tartışmalı ve uygulamada zorluk çıkaran konulara el atmamıştır. Örneğin, Yapı Denetim Yasası?nın 3. maddesinin son fıkrası uygulamada tartışmalara neden olan maddedir. Bu kuruluşun denetçi mimar ve mühendislerinin denetim süresince başkaca mesleki ve inşaat işleri ile ilgili ticari faaliyette bulunmaları yasaktır" düzenlemesi "Yapı denetim kuruluşu ve laboratuvarlar, bunların ortakları ve hizmet akti ile bu kuruluşlarda çalışan mimar ve mühendislerin bu görevleri süresince bu kanun ile verilen görevler dışında başkaca mesleki ve ticari faaliyette bulunmaları yasaktır" biçiminde düzeltilmelidir.
Sonuç olarak;
-Bugüne kadar 19 pilot ilde uygulanan "yapı denetim sistemi"nin başarılı olduğunu söylemek olanaklı değildir. Bugün başarılı uygulamaya sahip olmayan bu sistemin tüm ülkeye teşmili söz konusudur. Ülke genelinde uygulanacak bu sistemin iyileştirilmesi, yani kamu güvenliğine ilişkin amacın gerçekleşmesi isteniyorsa sistemi bir bütün olarak ele almak ve bu alanı bilimsel, objektif ve nesnel olarak düzenlemek gerekir.
- Taslakta yapı müteahhidinin isminin dahi hiç zikredilmemesi, kamu yapıları ile TOKİ ve anakent belediyelerine ait toplu konutların sistem dışında tutulması bütünlüğü bozan en önemli unsurlardır. Bugün TOKİ en büyük inşaat firması haline gelmiş, tekel niteliğine bürünmüş iken bu kuruluşun sistemden muaf olması izah edilemez. Sisteme güven yok ise, ülke geneline niçin yayılmaktadır?
-Taslakta, denetim sisteminin asli hizmet sunucuları olan mühendis ve mimarlara sistemin cezası yüklenmiş durumdadır. Mimar ve mühendislere hak, yetki tanınmamış, ancak tüm sorumluluklar öngörülmüş durumdadır. Bu sistemin içindeki mimar, mühendis ve onların bağlı bulundukları Odalar hak ettikleri yerde olmalıdır. Meslek mensuplarının eğitim, belgelendirme, cezalandırma ve sicillerinin tutulması bağlı Odalarınca yapılmalıdır. Merkez ve İl Yapı Denetim Komisyonlarında TMMOB ve bağlı Odaların temsil edileceği açık bir şekilde düzenlenmelidir.
-Yapım sürecinde sorumluluk üstlenen tüm meslek sahipleri ile tüketicilerin güvencesi olan zorunlu "Yapı Sigortası ve Mesleki Sorumluluk Sigortası" için gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır.
-Taslakta asgari ücrete yer verilmemiş olmasının anlamı, mimar ve mühendislerin düşük ücretle çalıştırılacağıdır. Düşük ücret, büyük sorumluluk ve ağır iş yükünün getireceği sonuç ise, hizmette kalitenin aranmayacağıdır. Mühendis ve mimarların ücret ve diğer özlük hakları, sorumluluklarına paralel olarak yasada düzenlenmeli ve Odalarınca belirlenen asgari ücretten az olmayacağı yönünde yasaya madde eklenmesi elzemdir. Asgari ücret, yapılan işin niteliği gereği olmazsa olmazlardan biridir.
- Yapı denetim kuruluşu ile denetçi ve kontrol mimar ve mühendis arasında mutlaka meslek odasınca hazırlanan tip sözleşme imzalanmalıdır. Mimar ve mühendisin sorumlu olduğu metrekare iş yükü azaltılmalı ve minha uygulaması kaldırılmalıdır.
Yukarıda kısa ve özet halinde sunmuş olduğumuz konular bütünlüklü olarak yasa düzenlemesine konu edilmediği taktirde, toplumun ve meslek mensuplarının beklentileri karşılanamayacak ve dolayısıyla yasadan beklenen amaç gerçekleşmeyecektir.
Bilgilerinize arz ederiz.
Saygılarımızla.
N.Hakan GENÇ
Genel Sekreter